29 Nisan 2012 Pazar
Haşaş Çiçekleri
Haşaş bitkisi yurdumuzun İçanadolu Bölgesinin batı illerinde yetiştirilir.Bitkiden haşaş tohumu, haşaş yağı ve afyon elde edilir.Gelincikgiller ailesinden olan haşaş bitkisi, çiçek zamanı tarlaları çiçek bahçesine çevirir.Beyaz ve mor- kırmızı/ eflatun renkli çiçekler, insanda resim yapma isteği uyandırırlar.
27 Nisan 2012 Cuma
Ninemin Bahçesi
Doğduğum köy, (Seyitgazi- Değişören köyü ) kurak bir köydür.
1878 yılında, ilk büyük Balkan göçünde; dedemin dedesi, Silistre Tekkederesinden (bugünkü adı Valea Tapuluı)den akrabalarıyla birlikte gelerek burayı yurt edinmişlerdir.
Bana göre onlar, dünyanın en çalışkan insanlarıydı.Çocukluğumun ilk yılları köyde geçti.Oradaki yaşantıya yakından şahit oldum.
Bu sayfamda sadece babamın annesi Zühre Ninemden bahsedeceğim:
Ninem de herkes gibi güneş doğmadan kalkardı.Genellikle ilk işi,köyün ortasındaki pınardan su taşımak olurdu.Kalın bir değneğin iki ucuna takarak omuzuna astığı kovalarla taşırdı suyunu.Sonra ince süpürgeyle sundurmayı, büyük çalı süpürgesiyle de avluyu süpürürü.Kümesi/ tavukları yoklar,kedinin, köpeğin yiyeceklerini verir,koyunlarla ilgilenirdi. Atların ve ineklerin bakımı daha çok erkeklerin işiydi.
Ninem daha sonra kahvaltı hazırlığına geçer, aynı zamanda kıra gideceklerin öğle yemeğini de yapmağa çalışırdı.Kıra gidenler köyün yakınındaki tarlalarda çalışacaklarsa, yemekler taze taze ve öğle üzeri oraya getirilirdi.
Ninemin rutin işleri arasında un elemek,ekmek hamuru karmak,hamuru ''Tandırcı Ayşe''nin fırınına götürüp pişirmek,süt sağmak, yoğurt çalmak,peynir mayalamak,çökelek yapmak, koyunları çobana, inekleri sığırtmaca katmak,akşam üzeri hayvanlar kırdan döndüğünde onları sayarak kontrol etmek,eve gelmemiş hayvan varsa onu arayıp bulmak- zamanıysa- kuzuları anneleriyle buluşturup emzirilmelerini sağlamak...gibi bir çok iş vardı.Daha taşıma suyla yapılacak çamaşırı, bulaşığı, gerektiğinde kılık kıyfet dikmek için dikiş makinesine oturma, yün eğirme, sökük dikme, yama yapma, örgü yapma, evin temizliği...gibi işleri saymıyorum.Kısacası ninemin hergün binbir çeşit işi olurdu.
Ninem bütün bu işlerin arasında, bütün zorluklarına rağmen bir de bahçe yapardı.Sundurmadaki onlarca çiçek saksısının yanında, iki avluda çeşitli bitkiler yetiştirirdi.Çeşitli sebzelerle birlikte güller, sümbüller, laleler, zambaklar ve kokuları iğde kokularına karışan ama bazılarının adlarını bugün bile hala bilmediğim çeşit çeşit bitkiler, çiçekler..O çorak, o adeta çölü andıran toprakta; sadece köy pınarından kovalarla ve omuzuyla taşıyarak getirdiği suyla sulayabildiği bitkilerden, çiçeklerden bir cennet yaratırdı.
Ben o zaman 3-5 yaşlarındaydım.Ninemin hep yanındaydım.Elimden pek iş gelmese de ninemle pınara gider, onun suyu çekişini, kovalara boşaltışını, o kovaları omuzuna alıp eve getirişini seyrederdim.Ona bir çeşit arkadaşlık yapardım.Ninemin binbir zahmetle getirdiği suyu, çiçeklerin bir solukta içtiğini hala görür gibi olurum.Bu zorluk ve güzellik savaşını hep güzellik kazanırdı.Her renkten, her çeşit güzel kokudan oluşmuş cennetimiz bize büyük keyif ve mutluluk veriyordu.Yaşama sevinci veriyordu.Burda biraz oturur dinlenirdik.Ben buraya bazen yanlız gelir, çimenlere uzanırdım.Gözlerimi kapayıp diğer duyularıma odaklanırdım.Tarifi zor , inanılmaz güzel bir koku kokteyli ve bal arılarının telaşlı ama dost vızıltıları.Buna karışan kuş sesleri..Bundan daha güzel ne olabilirdi ki?
Ninemin adeta ibadet eder gibi yaptığı , ilgilendiği bahçesinin bende izleri derindir.Doğa sevgisinin, çiçek sevgisinin, belki de resim sevgisinin kaynağıdır.Çoğu zaman çiçekler bana ninemin bahçesini hatırlatır.Çiçekleri koparmaya kıyamam. Resimlerini yaparken bile onların canlı modeller olmasını yeğlerim.Çiçekleri dallarında ya da toprağında olduğu halde resmederim..
1878 yılında, ilk büyük Balkan göçünde; dedemin dedesi, Silistre Tekkederesinden (bugünkü adı Valea Tapuluı)den akrabalarıyla birlikte gelerek burayı yurt edinmişlerdir.
Bana göre onlar, dünyanın en çalışkan insanlarıydı.Çocukluğumun ilk yılları köyde geçti.Oradaki yaşantıya yakından şahit oldum.
Bu sayfamda sadece babamın annesi Zühre Ninemden bahsedeceğim:
Ninem de herkes gibi güneş doğmadan kalkardı.Genellikle ilk işi,köyün ortasındaki pınardan su taşımak olurdu.Kalın bir değneğin iki ucuna takarak omuzuna astığı kovalarla taşırdı suyunu.Sonra ince süpürgeyle sundurmayı, büyük çalı süpürgesiyle de avluyu süpürürü.Kümesi/ tavukları yoklar,kedinin, köpeğin yiyeceklerini verir,koyunlarla ilgilenirdi. Atların ve ineklerin bakımı daha çok erkeklerin işiydi.
Ninem daha sonra kahvaltı hazırlığına geçer, aynı zamanda kıra gideceklerin öğle yemeğini de yapmağa çalışırdı.Kıra gidenler köyün yakınındaki tarlalarda çalışacaklarsa, yemekler taze taze ve öğle üzeri oraya getirilirdi.
Ninemin rutin işleri arasında un elemek,ekmek hamuru karmak,hamuru ''Tandırcı Ayşe''nin fırınına götürüp pişirmek,süt sağmak, yoğurt çalmak,peynir mayalamak,çökelek yapmak, koyunları çobana, inekleri sığırtmaca katmak,akşam üzeri hayvanlar kırdan döndüğünde onları sayarak kontrol etmek,eve gelmemiş hayvan varsa onu arayıp bulmak- zamanıysa- kuzuları anneleriyle buluşturup emzirilmelerini sağlamak...gibi bir çok iş vardı.Daha taşıma suyla yapılacak çamaşırı, bulaşığı, gerektiğinde kılık kıyfet dikmek için dikiş makinesine oturma, yün eğirme, sökük dikme, yama yapma, örgü yapma, evin temizliği...gibi işleri saymıyorum.Kısacası ninemin hergün binbir çeşit işi olurdu.
Ninem bütün bu işlerin arasında, bütün zorluklarına rağmen bir de bahçe yapardı.Sundurmadaki onlarca çiçek saksısının yanında, iki avluda çeşitli bitkiler yetiştirirdi.Çeşitli sebzelerle birlikte güller, sümbüller, laleler, zambaklar ve kokuları iğde kokularına karışan ama bazılarının adlarını bugün bile hala bilmediğim çeşit çeşit bitkiler, çiçekler..O çorak, o adeta çölü andıran toprakta; sadece köy pınarından kovalarla ve omuzuyla taşıyarak getirdiği suyla sulayabildiği bitkilerden, çiçeklerden bir cennet yaratırdı.
Ben o zaman 3-5 yaşlarındaydım.Ninemin hep yanındaydım.Elimden pek iş gelmese de ninemle pınara gider, onun suyu çekişini, kovalara boşaltışını, o kovaları omuzuna alıp eve getirişini seyrederdim.Ona bir çeşit arkadaşlık yapardım.Ninemin binbir zahmetle getirdiği suyu, çiçeklerin bir solukta içtiğini hala görür gibi olurum.Bu zorluk ve güzellik savaşını hep güzellik kazanırdı.Her renkten, her çeşit güzel kokudan oluşmuş cennetimiz bize büyük keyif ve mutluluk veriyordu.Yaşama sevinci veriyordu.Burda biraz oturur dinlenirdik.Ben buraya bazen yanlız gelir, çimenlere uzanırdım.Gözlerimi kapayıp diğer duyularıma odaklanırdım.Tarifi zor , inanılmaz güzel bir koku kokteyli ve bal arılarının telaşlı ama dost vızıltıları.Buna karışan kuş sesleri..Bundan daha güzel ne olabilirdi ki?
Ninemin adeta ibadet eder gibi yaptığı , ilgilendiği bahçesinin bende izleri derindir.Doğa sevgisinin, çiçek sevgisinin, belki de resim sevgisinin kaynağıdır.Çoğu zaman çiçekler bana ninemin bahçesini hatırlatır.Çiçekleri koparmaya kıyamam. Resimlerini yaparken bile onların canlı modeller olmasını yeğlerim.Çiçekleri dallarında ya da toprağında olduğu halde resmederim..
22 Nisan 2012 Pazar
Kır Çiçekleri
Doğanın ektiği, suladığı, baktığı, koruyup kolladığı kır çiçeklerini görür ve düşünürüm bazen: Biz evlerimizdeki ,bahçelerimizdeki bitkileri ne kadar titiz davransak da-bazen, hatta çoğu zaman-çok uzun süre koruyamıyoruz. Bizim ekip diktiğimiz, bakımını yaptığımız bitkiler; kır çiçeklerine göre daha naziktirler deye düşünürüm. Kır çiçekleri güçlüdürler, kolay kolay pes etmezler.İklim şartları pek uygun gitmediği zamanlar bile soğukla, sıcakla,kuraklıkla mücadele etmeyi bilirler.Sonuçta hep ayakta kalırlar.Zamanı geldiğinde, kırlarda,bağlarda, bahçelerde, dere kıyılarınada, dağlarda, tepelerde, tarlalarda yerlerini alırlar.Yaşama öylesine tutkunlardır, azimleri öyle güçlüdür ki; tutunmak için uygun bir yer bulamazlarsa, çatlamış bir kaya içindeki bir tutam toprağı kendilerine yurt edinirler.Başarmış olmanın keyfiyle o kaya çatlağından başlarını çıkararak, etrafa gülücükler gönderirler..
21 Nisan 2012 Cumartesi
Safranbolu
Karabük ilimizin tanınmış ilçesi Safranbolu; mimari yapısıyla yurdumuzun korunmuş bir köşesidir.
Safranbolu'ya geldiğimizde, sanki zamanda 100 yıl geriye gittiğimiz hissine kapıldım.Az katlı eski Türk evleri, dar sokakları, taş kaldırımları ile sessizlik ve sükünet içinde adeta yavaş akan bir zaman..
Safranbolu günümüzün hızlı, telaşlı yaşamına karşın; insana dinginlik, huzur veriyor..
Safranbolu'ya geldiğimizde, sanki zamanda 100 yıl geriye gittiğimiz hissine kapıldım.Az katlı eski Türk evleri, dar sokakları, taş kaldırımları ile sessizlik ve sükünet içinde adeta yavaş akan bir zaman..
Sarı- Mor Natürmort
19 Nisan 2012 Perşembe
Papatyalar
Gelincikler
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)