27 Nisan 2012 Cuma

Ninemin Bahçesi

Doğduğum köy, (Seyitgazi- Değişören köyü ) kurak bir köydür.
1878 yılında, ilk büyük Balkan göçünde; dedemin dedesi, Silistre Tekkederesinden (bugünkü adı Valea Tapuluı)den akrabalarıyla birlikte gelerek burayı yurt edinmişlerdir.
Bana göre onlar, dünyanın en çalışkan insanlarıydı.Çocukluğumun ilk yılları köyde geçti.Oradaki yaşantıya yakından şahit oldum.
Bu sayfamda sadece babamın annesi Zühre Ninemden bahsedeceğim:
Ninem de herkes gibi güneş doğmadan kalkardı.Genellikle ilk işi,köyün ortasındaki pınardan su taşımak olurdu.Kalın bir değneğin iki ucuna takarak omuzuna astığı kovalarla taşırdı suyunu.Sonra ince süpürgeyle sundurmayı, büyük çalı süpürgesiyle de avluyu süpürürü.Kümesi/ tavukları yoklar,kedinin, köpeğin yiyeceklerini verir,koyunlarla ilgilenirdi. Atların ve ineklerin bakımı daha çok erkeklerin işiydi.
Ninem daha sonra kahvaltı hazırlığına geçer, aynı zamanda kıra gideceklerin öğle yemeğini de yapmağa çalışırdı.Kıra gidenler köyün yakınındaki tarlalarda çalışacaklarsa, yemekler taze taze ve öğle üzeri oraya getirilirdi.
Ninemin rutin işleri arasında un elemek,ekmek hamuru karmak,hamuru ''Tandırcı Ayşe''nin fırınına   götürüp pişirmek,süt sağmak, yoğurt çalmak,peynir mayalamak,çökelek yapmak, koyunları çobana, inekleri sığırtmaca katmak,akşam üzeri hayvanlar kırdan döndüğünde onları sayarak kontrol etmek,eve gelmemiş hayvan varsa onu arayıp bulmak- zamanıysa- kuzuları anneleriyle buluşturup emzirilmelerini sağlamak...gibi bir çok iş vardı.Daha taşıma suyla yapılacak çamaşırı, bulaşığı, gerektiğinde kılık kıyfet dikmek için dikiş makinesine oturma, yün eğirme, sökük dikme, yama yapma, örgü yapma, evin temizliği...gibi işleri saymıyorum.Kısacası ninemin hergün binbir çeşit  işi olurdu.
Ninem bütün bu işlerin arasında, bütün zorluklarına rağmen bir de bahçe yapardı.Sundurmadaki onlarca çiçek saksısının yanında, iki avluda çeşitli bitkiler yetiştirirdi.Çeşitli sebzelerle birlikte güller, sümbüller, laleler, zambaklar ve kokuları iğde kokularına karışan ama bazılarının adlarını bugün bile hala bilmediğim çeşit çeşit bitkiler, çiçekler..O çorak, o adeta çölü andıran toprakta; sadece köy pınarından kovalarla ve omuzuyla taşıyarak getirdiği suyla sulayabildiği bitkilerden, çiçeklerden bir cennet yaratırdı.
Ben o zaman 3-5 yaşlarındaydım.Ninemin hep yanındaydım.Elimden pek iş gelmese de ninemle pınara gider, onun suyu çekişini, kovalara boşaltışını, o kovaları  omuzuna alıp eve getirişini seyrederdim.Ona bir çeşit arkadaşlık yapardım.Ninemin binbir zahmetle getirdiği suyu, çiçeklerin bir solukta içtiğini hala görür gibi olurum.Bu zorluk ve güzellik savaşını hep güzellik kazanırdı.Her renkten, her çeşit güzel kokudan oluşmuş cennetimiz bize büyük keyif ve mutluluk veriyordu.Yaşama sevinci veriyordu.Burda  biraz oturur dinlenirdik.Ben buraya bazen yanlız gelir, çimenlere uzanırdım.Gözlerimi kapayıp diğer duyularıma odaklanırdım.Tarifi zor , inanılmaz güzel bir koku kokteyli ve bal arılarının telaşlı ama dost vızıltıları.Buna karışan kuş sesleri..Bundan daha güzel ne olabilirdi ki?
Ninemin adeta ibadet eder gibi yaptığı , ilgilendiği bahçesinin bende izleri derindir.Doğa sevgisinin, çiçek sevgisinin, belki de resim sevgisinin kaynağıdır.Çoğu zaman çiçekler bana ninemin bahçesini hatırlatır.Çiçekleri koparmaya kıyamam. Resimlerini yaparken bile onların canlı modeller olmasını yeğlerim.Çiçekleri dallarında ya da toprağında olduğu halde resmederim..

Hiç yorum yok: